ERDOĞAN'IN ETRAFINDA KÖR DESTEK.STOCKHOLM SENDROMU

Türkiye’de Stockholm sendromu benzeri siyasal bağlılık nasıl oluşuyor? Erdoğan etrafında militanlaşmanın psikolojik nedenlerini
 
Erdoğan’a Koşulsuz Destek Stockholm Sendromu mu?

Stockholm Sendromu ve Erdoğan Etrafında Militanlaşmanın Psikolojik Nedenleri:


Toplum psikolojisi bazen bireysel aklın bile açıklamakta zorlandığı olaylarla dolu, bunlardan birisi de Stockholm sendromu, hani şu rehin alınan kişinin bir süre sonra kendisini rehin alanı savunmaya başlaması var ya, işte tam olarak o duygu durumu, bir insanın kendisine zarar veren kişiye karşı duygusal bağlılık geliştirmesi, üstelik bunu yaparken akıl terazisinin ibresi çoktan kırılmış oluyor.

Türkiye'de ise bu sendrom özellikle Tayyip Erdoğan etrafında militanlaşan bazı grupların davranışlarında sık sık karşımıza çıkıyor, kendisine zarar veren politikacıları bile savunacak kadar güçlü bir bağlılık, neredeyse bana vuruyor ama, beni seviyor cümlesinin siyasallaşmış hali.

Stockholm sendromu 1973 yılında İsveç'te yaşanan bir banka soygunu sırasında ortaya çıkan psikolojik bir tanım, rehin alınan kişiler, günler geçtikçe kendilerini rehin alan kişiyi savunmaya, hatta ona karşı sempati duymaya başlıyor, bunun nedeni ise çok basit, korku çaresizlik ve güvende hissetme ihtiyacının birbirine karışması.

Bir süre sonra kişi kendi iradesiyle değil, zihninin inşa ettiği sahte bir Güven duygusuyla hareket ediyor, kendisini rehin alanın koruyucu olduğuna bile inanıyor.

Peki Türkiye’de Ne Oluyor?


Uzun yıllardır uygulanan politikalar, ekonomik çöküşler, özgürlüklerin daralması, yargının bağımsızlığını yitirmesi, normal şartlarda toplumun bir dakika, burada ters giden bir şey var demesi gerekirken, bazıları hala lider ne derse doğrudur çizgisinde ilerliyor.
Bu insanlar tesadüf ki;

  • Yoksullaştıkça lidere sarılıyor.
  • Ezildikçe destek veriyor.
  • Hakları Çalındıkça alkışlıyor.

Bu durumu açıklamak için bazen psikoloji kitaplarına bile gerek yok, günlük hayatımızdaki bir metafor her şeyi özetliyor.

Kendisine sürekli döven ustayı bana haftalık harçlık veriyor diye Kahraman ilan eden çırak.
Çırak, dayağının farkında değil, çünkü yıllar içerisinde dayak ile sevgiyi karıştırmayı öğrenmiş.

Militanlaşma Nasıl Başlıyor?


Siyaset bazen bir kimlik haline geliyor, insanlar kendi varlığını, gücünü, sesini bir lidere emanet ediyor, böyle olunca da;

  • Lideri eleştirildiğinde kendisini eleştirilmiş hissediyor.
  • Lider hata yaptığında bunu görmezden geliyor.
  • Lider yanlış yaptığında ona Kalkan olmaya koşuyor.

Sanki siyasi bir figür değil de, aileden biri, ya da daha doğru bir metaforla, büyücü tarafından yıllarca sis içinde yürütülen bir topluluğun, sis perdesi kalktığında bile hala sisin içindeymiş gibi davranması, gerçek ortada, ama algı perdesi hala gözlerde.

Neden Erdoğan Etrafında Bu Kadar Bağlılık Var?


Bu sorunun cevabı aslında birkaç başlıkta gizli.
1.Korku; Ya o giderse ne olur korkusu en güçlü zincirdir, insanlar özgürlüğünü kaybeder ama korkusunu asla kaybetmez.
2. Alışkanlık; insan gördüğü düzenin yanlış olduğunu bilse bile, değişim ihtimali ona daha büyük bir tehdit etmiş gibi geliyor.
3. Kemikleşme; siyaset bir yaşam biçimine dönüştüğünde lideri sorgulamak kendini sorgulamak gibi geliyor.
4. Propaganda döngüsü; yıllarca tekrarlanan lider kurtarır, lider korur, lider olmazsa mahvoluruz sözleri, bir süre sonra gerçeğin yerine geçiyor.


Sonuç: Sendromun Panzehiri Eğitim ve Farkındalık


Stockholm sendromundan çıkış yolu bellidir, bilgi, sorgulama, özgüven, kişi önce kendi zihnindeki prangaları kırmadan, dışarıdaki zincirleri kıramaz.
Türkiye'de de benzer bir süreç yaşanıyor, bazı insanlar lideri değil, direkt liderin yarattığı Güven yanılsamasını seviyor, bir yanılsama ne kadar sürerse sürsün, gerçek eninde sonunda kapıyı çalacaktır. belki bugün değil, belki yarın da değil, ama bir gün bu ses dağılacak o zaman herkes yıllarca koruyucu maska takmış olan korkunun yüzünü ilk göz görecek.

----

Gözümüz kör, kulağımız sağır, gönlümüz suskun,
Bir putun önünde eğilmiş gibiyiz artık.
Yediğimiz her tokadı bir müjde sandık,
Zincirin efendisi ne “Lütfudur!” diye bağlandık.

Sahte bir arş kuruldu, devranın başı sanıldı,
Her söz “ayet”, her iş “hikmet”, mukaddes” kılındı.
Rehine kalmış akıllar, rehber diye zindanı buldu;
Mürit uyanmadı, hakikat göçtü, yalan kaldı.

Bir avuç korku, bir tutam vaat, bir nebze gözdağı,
Bu üçünden yapılmış bir putun ardında saf saf.
Duyanda “rahmet” sanır, vururken kahr ile esas,
Ne gam ki kahrın altında “lütuf” diyenler saf saf.

Büyücü sözü göğe yazıp kanuna çevirdi,
Perde çekilen o sisle karardı bütün yollar.
Her darbeyi kudret, her zoru keramet bildik;
Zulüm sanki bize emanet. be mübarek

Ey akıl! Gönül sürgün olmuş da dönmez misin?
Hakikat çağırır seni, bilmez misin?.
Kır zinciri, yık putu, at korkunun prangasını,
Cellâdı “kutlu” sanmak, en büyük ahmaklık görmez misin?

Stockholm sendromunun Türk halkında karşılığı ise Kasap'ın bıçağını yalayan Öksüz'dür.

Yorum Gönder

Yorumlarda lütfen saygılı olun